Eğitmen ve danışman olarak yirmi yıldır sektördeyim. Sektörün büyümesiyle doğru orantılı
biçimde bu işi yapmaya olan isteğin de giderek arttığını gözlüyorum. Bu işin bir meslek örgütü ya da kendi içinde uyulması gereken zorunlu kriterleri olmadığı için iş dünyasının her alanında gözlenen yozlaşma ne yazık ki eğitim-danışmanlık sektöründe daha hızlı yaşanıyor.
Çünkü bu işe soyunan çok değerli, birikimli ve işin hakkını sonuna kadar veren az sayıdaki insanın yanında, bu faaliyeti adeta “modern çağ büyücülüğüne” dönüştüren büyük bir çoğunluk var. Bu büyük çoğunluk, kendisinin o kadar farkında değil ki, inanın bu yazıyı okuduklarında “beni çok haklı bulacaklarına” adım kadar eminim.
Modern çağ büyücülüğüne soyunan bu geniş kitleyi mitolojideki “Pegasus”a benzetmek hiç de yanlış olmaz. Babasının topladığı tüylerden bal mumuyla bir araya getirip yaptığı kanatlarla uçabiliyordu Pegasus… Ancak hiç aklından çıkarmaması gereken bir öğüt vermişti babası. “Sakın güneşe yaklaşma… Kanatlarındaki bal mumu erir, bu da sonun olur…”. Tabii dinlemedi Pegasus babasını… Babasının yaptığı kanatlarla uçtukça kendisine olan güveni arttı. Güveni arttıkça daha yükseklere uçtu. Giderek kanatlarının gerçek olmadığını, onları bal mumunun bir araya getirdiğini unuttu. Uçma yetisinin kendisinden var olduğuna iyice inandı. Babasının öğüdünün aksine iyice güneşe yaklaşarak uçtu. Bu da onun sonu oldu. Çünkü güneş, sahte kanatlardaki bal mumunu eritince artık uçamaz oldu Pegasus. Ve yere çakılarak son buldu yaşamı.
Herhangi bir alanda birikimi, derinliği olmadan üç beş senelik iş deneyimleriyle bu sektöre mahcup biçimde katılan birçok kişinin birkaç senede deyim yerindeyse “kabak çiçeği gibi açıldığını” görüyoruz. Üstelik yüksek perdeden ahkam kesen, ortama “ayar veren” yaklaşımlarla, garip iddialarla, ilginç (!) ancak temelsiz konularla bir süre piyasayı etkiliyorlar. Sonra mitolojideki Pegasus gibi çarkın dışında kalıyorlar önünde sonunda ancak bu durumda sektöre olan inanç kısmen kayboluyor.
Bazen bakıyorum. Bu durumu yalnızca ben dert ediyormuşum gibi geliyor, “amaan” diyorum. Sonra yine dert ediyorum. Hayırlısı bakalım…
Comments