Güzel ülkemin her köşesi memlekettir benim için.
O yüzden doğduğum ve nüfusa kayıtlı olduğum yeri, hiçbir zaman keskin bir “memleket” vurgusuyla belirtmem.
Oysa kimisi için dünyadan ve ülkeden apayrı bir coğrafyadır “doğdukları” ya da “nüfusa kayıtlı oldukları yer. “Memleket” deyince akla hemen o yerler gelir. Bunda yadırganacak bir şey yoktur aslında.
Çoğumuz için hayatımızın en mutlu dönemi olan “çocukluk”, ilk aşkların aklımızı başımızdan aldığı “ilk gençlik” dönemleri, memleket adını verdiğimiz o coğrafyada yaşanmıştır. Biz çoktan uzaklaşmış olsak da, hayat ağacımızın farklı dalları, akrabalarımız, hala orada yaşamaktadır.
Ve yine birçoğumuzun ninesi, dedesi o yerin topraklarının altında sonsuzluğu yaşamaktadır.
O yüzden yadırgamam güçlü “memleket” sevdası yaşayanları. Ancak dediğim gibi benim için memleket “yurdumun her yeridir”. Bir ölçüde de yaşadığım coğrafya, “Antalya’dır.” Bana kucak açtığı, bana yaşama fırsatı verdiği için.
Dün işittim ki, baba ocağımda, doğduğum yerde sekiz madenci daha can vermiş toprağın altında ekmek parası kazanırken.
Çocukluğumda bizzat tanık olduğum acı manzaralar geçti gözümün önünden. “Ocak ağzı” denilen, yerin altına inilen yeryüzündeki asansörlerin başında endişe ve korkuyla bekleşen madenci yakınları… Aşağıdan sağ çıkanların şükür duaları, ölenlerin ardında kalanların feryatları…
Sonra Orhan Veli’nin hiç unutmadığım o dizeleri geldi aklıma:
“Siyah akar Zonguldak´ın deresi;
Yüz karası değil, kömür karası,
Böyle kazanılır ekmek parası…”
Kolay para kazanmanın marifet sayıldığı bir dönemde, ekmeğini canı pahasına edinen insanların arasında yetişmiş olmak içimi ısıttı Ocak ayının ayazında.
Ve yuvalarına ateş düşen sekiz madenci, sekiz alın teri adamı, sekiz baba, sekiz can içimi acıttı. Umutlarıyla, hayalleriyle gittiler. Allah rahmet eylesin.
Bir gün önce yanı başında ölen arkadaşını toprağa veren madenci, ertesi günü yine o ölüm çukuruna, ekmek için kazma sallamaya girer. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Kazmayı vurur, vurur, vurur; adeta arkadaşının öcünü alıyordur kömür yığınlarından. Kömür tozuna bulanmış yanaklarına süzülen gözyaşlarıyla okur, eski bir Zonguldak türküsünü:
“Karadır kaşların ferman yazdırır,
Bu aşk beni diyar diyar gezdirir
Lokman Hekim gelse yaram azdırır
Yaramı sarmaya yar kendi gelsin”…