Ülkemizde kurumsal eğitim sektörü giderek büyüyor. Pazardaki bu büyüme, herhangi bir altyapıya ve birikime sahip olmayan eğitimci (!), danışman (!) sıfatı taşıyan kişilerin piyasada cirit atmasına da neden oluyor.
Pazardaki bu büyüme, eğitim piyasasının geleceği açısından umut verici olmakla birlikte, beraberinde getirdiği bazı sorunlar tereddütlere yol açıyor.
Çünkü eğitim alan şirketlerimizin önemli bir kısmı, eğitim alırken “insan kaynağını geliştirmek” amacından çok, şirketin yapısal sorunlarına çözüm bulmak yaklaşımıyla hareket ediyor. Oysa eğitimin bu tür beklentileri karşılaması mümkün değil. Çok doğal olarak beklenti karşılanmayınca, hayal kırıklığı ve eğitimin yararı konusunda bir şüphe oluşuyor.
Bu hayal kırıklığı ve şüphelerin oluşmasında hem şirketlerin hem de eğitimcilerin büyük sorumlulukları, yaptıkları ciddi yanlışlıklar var. Bunları sıralamadan önce, şu hususun altını özenle vurgulamam gerekir: Sözümüz bu işi hakkıyla yerine getiren şirketlere ve eğitim firmalarına değil. Onlar açısından “söz meclisten dışarı”.
Şirketler Nerede Yanlış Yapıyor?
·Yapısal sorunları eğitimlerle çözebileceğini düşünüyorlar. Oysa bu yaklaşım, ağır bir hastalığı “ağrı kesici” ile tedavi etme çabasından başka bir şey değildir.
·Hangi eğitimleri, niçin almak ve beklenen sonuçların neler olması gerektiği konusunda bir ön çalışma yapmadan açık büfeden yemek seçer gibi “ilginç”, “kulağa hoş gelen” ve “zihinde oluşan plana uygun” eğitim başlıklarını seçip eğitim düzenliyorlar.
·Yönetim kademesi neredeyse hiç eğitim almazken, hemen tüm eğitimlerin orta kademe ve altı çalışanlara aldırıyorlar.
·Eğitimden kısa vadede sonuç bekliyorlar. Alamadıklarında eğitim alma sıklığını ve sürekliliğini azaltıyorlar.
·Eğitimciyi ve eğitim firmasını seçerken, “fayda, özgünlük, eğitimden sonra hizmetin takibi” kriterlerinden daha çok, “maliyet, eğitmenin ya da firmanın tanınmış olması, zamanın eğlenceli geçmesi” gibi eğitim seçerken ikincil planda kalması gereken kriterlere öncelik veriyorlar.
Eğitimciler/Eğitim Firmaları Nerede Yanlış Yapıyor?
·Müşteriden çok kendilerine odaklı çalışıyorlar. Yani hizmet isteyen şirketin, sektörün özellikleri, beklentileri, somut ihtiyaçları dikkate alınmadan, daha önceden hazırlanmış şablon eğitim planını uyguluyorlar. Eğitimin öncesinde kapsamlı bir analiz yapmadıkları için suya sabuna değmeyecek birkaç sektör örneğini eğitime monte edip veriyorlar.
·Verdikleri eğitimin etkinliğini ölçmüyorlar ve eğitimin sonucunu takip etmiyorlar.
·Uzmanlaşmıyorlar, derinleşmiyorlar. Gazino kadrosu oluşturur gibi farklı alanlarda eğitimler veren insanları bir araya toplayıp yüzeysel hizmetler sunuyorlar.
·Eğitimcilerin seçiminde ve yetiştirilmesinde özenli davranmıyorlar. Bazı firmalarda alan derinliği çok iyi olan eğitimcilerin etkili sunum yapabilme becerisi yerlerde sürünürken, bazı firmalarda eğitimci durumu sadece oyun-eğlence-şov ağırlığıyla yürütüyor.
·Eğitimci olarak belirlenen insanlar çoğunlukla eğitim tasarlama becerisinden yoksun, firmanın şablon eğitimlerini “nakil eden” insanlar konumundalar. Dolayısıyla eğitim esnasında işletmeye, sektöre özgü tartışmalara birikimlerini kullanarak yön veremiyorlar.
·İş alabilmek, para kazanabilmek için şirketleri eğitimleriyle ilgili büyük beklentiler içine sokuyorlar.
Sonuçta kazancı, verimi, iş mutluluğunu artırmaya yönelik olarak ayrılan zaman, emek ve para kaynaklarının karşılığında umut edilen sonuçlar elde edilemeyince “eğitim verdik o da işe yaramadı” tarzında haksız değerlendirmelerin sorumlusu “eğitim-danışmanlık sektörü” oluyor. Bu durum, hem şirketlerimiz hem de eğitim firmaları için önemli bir sorun olarak algılanmalı ve ele alınmalıdır.